HZ. İBRAHİM (a.s) VE NEMRUT

HZ. İBRAHİM (a.s) VE NEMRUT

HZ. İBRAHİM (a.s) VE NEMRUT

Tevhid dininin öncü şahsiyetlerinden, toplumun emin liderlerinden ve doğru yola çağıran elçilerden birisidir Hz. İbrahim. Kur’anı Kerimde kendisinden en çok söz edilen peygamberlerden birisi olup daveti insanlık tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. O, söyledikleri, yaptıkları ve yaşadıklarıyla tüm Müslümanlar için güzel bir örnek ve model olmuştur. O, zekâsı, arınması, inancı, tevhid tarihindeki yeri, çabası, azmi, kararlılığı, teslimiyeti, davet yöntemi, sabrı, takvası, duası ile usve-i hasenedir. Zira O’nun ismi her anıldığında zihinlerde hemen O’nun şahsında temsil edilen saf ve tertemiz Haniflik dini canlanır. Hicreti, Allah’ın dostu “halilullah” olması, sofrası, ailesinden bir kısmını ıssız ve kurak bir yere yerleştirmesi, en sevdiği oğlu Hz. İsmail’i kurban etme çabası, Kâbe’yi inşa etmesi, makam-ı İbrahim, hac ve umre ibadetini başlatması gibi mevzular ve olaylar canlanır.
Irak topraklarından Urfa’ya, Harran’a oradan da Ürdün, Mısır ve Filistin’e kadar geniş bir bölgede peygamberlik yaptı. Hz. Nûh’a verilenler Hz. İbrâhim’e de tavsiye edildi ve kendisine sahîfeler verildi.
Hz. İbrahim de diğer peygamber gibi tevhitten şirke sapan, putperestliğin yaygın olduğu, nüfusu yüz binleri bulan bir kavme uyarıcı olarak gönderildi. Kavmi putperestti. En büyük putlarını gök cisimlerinden seçmişlerdi. Putların başı, güneş tanrısı idi. Güneş tanrısının baş tanrı olarak Ur’u koruduğuna inanırlardı. Kral bu tanrıyla özdeşti, onu temsil eder, otoritesini ondan alır, onun adına yönetirdi. Emirleri baş tanrının emirleri kabul edilirdi. Ay ve yıldız tanrıları da büyük tanrılarındandı. Bunlarla birlikte herkesin kendisine özgü özel putları vardı.
Hz. İbrahim, tevhid inancından uzaklaşmış bu putperest toplumu, şirkten kurtarmak, putların mahiyetini açıklayarak yok etmek ve Allah’ın dini İslam’ı hayata hâkim kılmak için görevlendirilen ulu’l azim bir elçiydi. Bundan dolayı Hz. İbrahim kavmine, putların mahiyetini açıklamakla davet işine başladı. Akılları, bilinçleri ve düşünceleri şirk inancıyla kirlenmiş olan bu insanların insanlıklarını ve akıllarını muhatap alarak konuştu.
Hz. İbrâhim, kavmine, taptıkları putların ne kadar âciz ve işe yaramaz olduğunu; cansız, dilsiz, hiçbir şeye güçleri yetmeyen eşyalar olduğunu göstermek üzere fırsat kollar. Nihayet bir bayram günü halk şenlik için şehir dışına çıkınca put evine girerek en büyük put dışındaki bütün putları kırdı. Kavmi döndüğünde durumu görüp İbrâhim’i sorguya çeker. İbrâhim, “Belki şu büyükleri yapmıştır, ona sorun” der. Nihayet putperest yönetim İbrâhim’i ateşe atmak suretiyle cezalandırmaya kalkıştı. Ancak Allah’ın, “Ey ateş, İbrâhim’e karşı serinlik ve esenlik ol!” emri üzerine ateş İbrâhim’i yakmaz (Enbiyâ, 68-70).
Yüz binleri bulan kavmi arasında putları kabul etmeyen tek kişi Hz. İbrahim’di. İbrâhim (a.s) tevhid ehli ve batıldan yüz çeviren bir kişiliğe sahip tek fertti. Doğrusu İbrâhim, Allah’a itaat eden, bütün batıl dinleri reddeden, sadece O’na boyun eğen tek başına bir ümmetti.
Hz. İbrahim’in karşısında ise Nemrut gibi kendisini ilahlaştıran bir zorba vardı. Ve onun ilahlığına inanmış cahil, aklını kullanmayan, basiretleri köreltilmiş, alıcıları kapatılmış bir halk... Bir tarafta putlar adına kurdukları düzeni ve onun temsilcilerini reddeden, bu düzen ve otoriteyi dokunaklı sözler, ifadeler ve delillerle sarsan, tek başına çabalayan bir kişi... Diğer tarafta bireysel ve toplumsal hayatlarını putlarıyla meşrulaştıranlar. Toplum için konu ciddiydi, zira yıllardır devam ettirdikleri düzenlerinin yanlış olduğunu, atalarının kötü bir çığır açtığını ve putların işe yaramadığını haykıran, baş putu temsil eden nemrutun otoritesine isyan eden İbrahim. Öbür tarafta kutlu davetçiyi, tehditlerle susturmaya çalışan babası, otoriteyi elinde bulunduran nemrut ve onları takip eden büyük bir halk kitlesi!
Nemrut zorba ve zalimdi. Şeytani kötülüklerin temsilcisiydi. Zira o ve adamları halkı sömürüyor, aşağılıyor ve zulmediyorlardı. İşledikleri bu kötülüklere putlarıyla meşruluk kazandırıyorlardı. Nemrut, despot ve müstebit birisiydi. Şirkin tüm argümanlarını barındıran bozuk, saçma ve batıl bir din edinmişti. Akıl ve hakikatten uzak, Âdem, Nuh, Hud gibi peygamberin getirdiği ilkelere muhalifti.
Hz. İbrahim’i ceza olarak ateşte yakmak istediler. Böylece ondan kurtulacaklardı. Onlar tuzak kurdular, Allah da onlara bir tuzak kurdu. Peygamberine kurulan bu tuzağı boşa çıkardı. Nemrut yenildi. Davasının batıl, ebter, sonu kesik, zevale mahkûm, yalan ve faydasız olduğuna kendisi de şahit oldu. Kendi elleriyle yaktığı ateşle aslında tüm iddialarını yaktığının farkında değildi. Hz. İbrahim’in davetinin hak olduğu tüm dünyaya ilan edildi. Müşrik, zorba ve zalim olan nemrutun ise kötü sonunun yaklaştığını ihtar etti. İbret alınmayan tarih, bir kez daha tekerrür edecekti.
Hz. İbrahim yıllarca çabaladığı, tüm imkân ve fırsatları kullanarak uyardığı bu kavimden ve onların taptıklarından artık uzaklaşma kararı verdi. Zira davetini duymayan kalmamıştı. Ancak iman eden olmamıştı. Bundan sonra yapılacak tebliğ fayda sağlamayacaktı. Öyleyse başka insanlara bu davayı duyurmalı imkânları ve fırsatları başka insanların kurtuluşuna seferber etmeliydi. Zira nemrut tüm fırsatları tüketmiş, boşa çıkarmış, kendi sonunu getirecek işler yapmıştı, defterini kendi elleriyle dürmüştü. Artık adetullah gereği yıkılış ve çöküş kaçınılmazdı.
Hz. İbrahim’in hicretinin ardından kavmi, büyük musibetlere uğradı. Terör estiren haydutlar yolları tutarken, su ve besin kaynakları azaldı, korkunç bir kıtlık baş gösterdi, savaş malzemelerini kullanamaz hale geldi. Toprakları bir bir ellerinden gitti, büyük bir perişanlık yaşadılar. Neticede ilahlık taslayan Nemrut, bir sinekle helak oldu ve devri kapandı.
Hz. İbrahim, kendisinden önce yaşamış peygamberlerin davetini, haniflik adı altında bir araya getirdi ve yeniledi. Yüklendiği ve tebliğ ettiği ilkeler kendisinden sonrakiler için numune-i imtisal, imtihanlardaki teslimiyetiyle rehber, halilullah ve ebu’l enbiya vasıflarına layık oldu.
Dolayısıyla, Hz. İbrahim denilince akla teslimiyet, bağlılık ve ihlâs gelir. Mücadele, hicret ve kararlılık gelir. Sabır, metanet ve şükür gelir. İbrahim denilince zihne arayış, tefekkür ve tevekkül gelir. İhsan, itaat ve kurban gelir. Misafirperverlik, İsar ve cömertlik gelir. Kâbe, hacc ve duâ gelir…