HERŞEY ZIDDIYLA KAİMDİR

HERŞEY ZIDDIYLA KAİMDİR

Adamın biri yolda bir yılan görmüş ve yanına giderek tutmak istemiş. Yılan da onu sokmuş. 

Onun üzerine şeyhine: Sen bana herşeyin 
Hak olduğunu söylemiştin. Halbuki işte yılan beni soktu… diye şikâyette bulunmuş. 

Bunun üzerine şeyhi: Evet Hakk’tır. Fakat celâl libâsı (kahır elbisesi) giymiştir. Onun için tutmayacak, yanına yaklaşmayacaktın. Zîra vazîfesi sokmaktır, demiştir.

Evet insanın kendi esmâsından (isminden) olmayan kimselerle bağdaşamaması anlaşamaması tabiîdir. Zîra bir zıt isim diğer zıt isimle muhârebe (savaş) hâlindedir. 

Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel koyan, O'dur (Allah'tır)." (Furkan, 25/53)

Bir inanışa göre Yunus Emre’nin üç bin manzumesi vardır. Bunlar bir deftere yazılmıştır. Yunus ölünce bu defter, medrese ulemasından Molla Kasım adlı bir kişinin eline geçer.

Molla Kasım, bir dere kenarına oturup Yunus’un şiirlerini okumaya başlar. Şiirler içinde medrese inancına uygun olmayanları yırtıp yakar. Bin tanesini yaktıktan sonra yorulan Molla Kasım, diğer bin şiiri yine beğenmediği için sayfa sayfa koparıp kenarında oturduğu dereye atar.

Üçüncü bine geçtiğinde ilk şiire gözü takılır. Cennet ve cehennem hakkında medrese inanışları, cahil hocalar ve sahte dervişleri anlatan bir şiirle karşılaşır.

Ben dervişim diyene bin ün edesim gelür
Seğirdüben sesine varup yetesim gelür

Sırat kıldan incedür kılıçdan keskincedür
Varub anun üstüne evler yapasım gelür

Altında gayya vardur içi nar ile pürdür
Varuban ol gölgede biraz yatasım gelür

Od’a gölge dedüğme ta’netmenüz hocalar
Hatırunuz hoş olsun yanub tütesim gelür

Ben günahumca yanam rahmet suyuyla yunam
İki kanad takınam biraz uçasım gelür

Andan Cennet’e varam Cennet’te Hakk’ı görem
Huri ile gılmanı bir bir koçasım gelür

Derviş Yunus bu sözi eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeker bir Molla Kasım gelür

Molla Kasım, bu şiiri okuyunca “Aman Allah’ım! Ben ne yaptım?” diye dövünmeye başlar ve o an Yunus Emre'nin kerametini anlar...

Molla Kasım'lar da  ( Şeriat ehl-i) , Yunus Emre'ler de (Hakikat ehl-i) vardır bu alemde....Zahit, dinin suretinde kalmıştır. Taklit ibadet içindedir.  Manadan habersizdir. Bin türlü derdi davası vardır ve kendisiyle sürekli kavga halindedir... Hakikate varıp  yaşayan ise manadan haberdar olup ibadeti kesintisiz, yaşantısı daimi Hakk iledir...

 (İnsan suresi 21-22) Elbiseleri ince veya kalın yeşil renkli ipeklerden, atlaslardandır. Gümüş bilezikler takınırlar. Onların Rabbi, kendilerine tertemiz bir içki ikram edip şöyle demiştir: "İşte bütün bunlar sizin mükafatınızdır! ... Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir... Rableri onlara şarab'en tahura (temiz şarap) içirmiştir.

Gerçek cennet bahçesi  insanı Kâmil in sohbet meclisidir ki, işte orada hakikat şarabı olan " ilim" ikram edilir... Edeb ile arınıp , irfan çeşmesinden doya doya içince o mecliste bulunan Hakk aşıkları  nefsinden arınıp kutsal ruha Muhammed'i Nura kavuşur... Bu dünya da bundan daha güzel bir ikram yoktur... Hakkın Cemaline kavuşmak  aşıkların tek arzusudur...

YUNUS SURESİ 26. Ayet ;Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.

"Cennet cennet dedikleri bir kaç köşkle birkaç huri  isteyene ver onları bana seni gerek seni"... Diyen Yunus Emre' lere selam olsun...