ALLAH VAR, GAM YOK!

ALLAH VAR, GAM YOK!

ALLAH VAR, GAM YOK!

Dünya ne tam bir safa ne de tam bir cefa yurdudur. Hakikatte ise cefası, safasından büyük olan dünya hayatı, safasında bile bir sürü cefa bulunan, hamuruna hüzün, ayrılık ve acı katılmış bir yurttur. Dünyada insan acıkır, hasta olur, yorulur, bunalır, daralır, terler, kızar, üzülür, yaşlanır, korkar, ölür. Burası dünyadır. Burada  “Dertsiz baş, yarasız ağaç olmaz.” Dünyadaki her şey gibi acı da, tatlı da geçer, sıkıntı da, bolluk da geçer. Önemli olan istikameti yakalamaktır. Önemli olan duayı “Ey Rabbim! Benim büyük bir sıkıntım var” şeklinde değil,  “Ey dert, benim büyük bir Rabbim var” biçiminde arz etmektir.

Allah daima kulu ile beraberdir. Beklenmedik anlarda önüne fırsatlar çıkarandır. Her zorluk anında bir kolaylık yaratandır. Her acının sonunu tatlıya bağlayandır. Her darlıktan bir çıkış yaratandır. Kul rabbini terk etmedikçe yalnız kalmaz. Yeter ki kul onu unutmasın, ondan uzaklaşmasın.

İleri derecede ilmî kabiliyete ve geniş bir kültüre sahip olan Kadı Nasiruddin Beydavî, bir icaz (ihtisar) harikası kabul edilen Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil isimli meşhur tefsirini telif edip tamamlayınca, Bağdat’ta oturan zamanının sultanına gitmeye karar verdi. Giderken yolu üzerinde, büyük bir âlimin yaşadığı bir köye uğradı, ona misafir oldu. Âlim, Beydavî’ye sordu: “Ey Âlim! Yolun nereye?” Beydavî: “Yolum Bağdat’a.” Âlim tekrar sordu: “Bağdat’ta ne işin var ki?” Şöyle cevap verdi: “Bir tefsir yazdım, çok emek verdim. Benim, evlenme yaşına gelmiş kızlarım var. Onlara çeyiz hazırlamak zorundayım ve yanımda da hiçbir gelirim yok. Bu nedenle de sultana gitmek istiyorum ki belki, kızlarıma yapacağım çeyiz hususunda bana yardım eder.”

Bu cevabı ilginç bulan ev sahibi âlim şöyle dedi: “Tefsirinde “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz” ayetini nasıl tefsir ettin?” Beydavî şöyle dedi: “Şöyle tefsir ettim: Ancak sana kulluk ederiz ve kimseden değil, sadece senden yardım dileriz.” Alim: “Öyleyse ne diye Allah’tan başkasından yardım dilemek için gidiyorsun!?”

Bu söz Kadı Beydavî’yi derinden etkiledi, hatasını anladı ve geldiği gibi geri döndü. Bağdat’a gitmedi. Bu samimiyetinden dolayı Allah onun tefsirini insanlar nezdinde makbul tefsirlerden kıldı. Her taraftan âlimler ondan faydalanmak için ona geldiler. Böylece tefsiri âlimler arasında büyük bir üne sahip oldu. Üzerinde 255 civarında şerh ve hâşiye yapılacak kadar takdir gördü, defalarca basıldı. Medreselerde yıllarca okutuldu, kendisinden sonra yazılan tefsirlere kaynaklık etti.

Allah’a karşı saygısızlıktan sakınan için Allah, mutlaka bir çıkış yolu gösterir. Ona hiç beklemediği yerden rızık verir. Allah’a dayanıp güvenen için de Allah yeter. (Bkz. Talak suresi, 2, 3).

Fırtınalı bir gece! Doğum sancıları çeken hamile bir ceylan! Aslan ve avcının oluşturduğu bir tehdit! Ceylan’ın hayatta kalma öyküsü! İşte bu hikâyede de bize ders olabilecek noktalar vardır:

Hamile bir Ceylan… Doğumu yaklaşınca ormanın uzak bir yerine çekip gitti. Uygun bir yer olarak kendisine, bir nehrin kenarını buldu. Doğum esnasında aniden bir anda gök gürledi, şimşekler çaktı, kıvılcımlarıyla ormanda büyük bir yangına çıktı.

Ceylan bir de baktı ki, solunda ona ok atmak için bekleyen bir avcı!... Sağına döndü, aç bir aslan yanına doğru geliyordu. Ya aslan onu parçalayacaktı, ya avcı okunu atıp onu avlayacaktı, ya ormanda yanarak can verecekti, ya da nehirde boğulacaktı! Dört tarafında da tehlike vardı!

Kaçmayı düşündü! Ama zayıftı, hamileydi, eninde sonunda yakalanacaktı. Bir çıkmazdaydı! Her taraf tehlikelerle kuşatılmıştı. Ne kaçacağı bir imkân, ne de bir mekân vardı! Ancak önemli de bir işi vardı. Ne yapacaktı? İşte o an Ceylan gücünün yeteceği şeyi yapmaya odaklanmaya karar verdi ve tüm gücünü doğumuna yoğunlaştırdı.

Sonra ne oldu? İlginç! Bir şimşek daha çaktı, avcının görüşünü kapatıverdi, avcının ceylana yönlendirdiği ok çıkıp aç arslana isabet etti ve arslan oracıkta öldü. Şakır şakır yağan yağmur, ormanda çıkan yangını söndürdü. Ve ceylan sağ salim doğumunu yaptı!

Hayatının her yönden kuşatıldığı anlar olabilir. Ruhsal bunalımlar, kötü fikirler, ihanetler, acımasız insanlar, hatalar, zorluklar, sıkıntılar, vefasızlıklar, nankörlükler vesaire, vesaire canını yakıyor olabilir. Ancak sen gücünün yettiği şeye odaklan ve elinden geleni yap. Sadece gücünün yettiği şeye yoğunlaş. Allah’a olan teslimiyetini kuvvetlendir. Allah kuluna gücünün taşıyamayacağını yüklemez. “Deveyi bağla da tevekkül et.” Öyleyse sen üzerine düşeni yap, tevekkül et, şükret, istiğfar et, geri kalanı Allah’a bırak. Allah, bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha merhametlidir. Allah’tan ümit kesilmez! O’na olan inancını kaybetme! Sıkıntıların çözümü O’nun katındadır. Nuh’u fırtınalara kaptırmayan da, İbrahim’in ateşini söndüren de odur, İsmail’i bıçağına kestirmeyen de, Musa’yı denizde boğdurmayan da O’dur. Yunus’u balığa yedirmeyen de, İsa’yı çarmıha gerdirmeyen de O’dur. Mevlana’ya aşağıdaki sözleri söyleten de odur.

Dayan be gönlüm! Biçare değilsin Yaradan sana yar.

Kimsesiz değilsin, yanında kimsesizler kimsesi var.

Biliyorum, sığmazsın hiç bir yere bu sevdayla.

Dünya sana dar. Ama dayan gönlüm! Dayan ki;

Her gecenin mutlaka bir sabahı var.